
2010 Mavi Marmara olayından sonra İsrail’in Türkiye’den özür dilmemesi üzerine aramızda çıkan gerginlik dış politikamızda da kendini aynı boyutta gösteriyor diplomatik ilişkilerin seviyesi indirildi ve askeri anlaşmalarımızda askıya alındı. Anlam veremediğim uluslararası sularda insani yardım gemisini vurmakla beraber hiçbir şey olmamış gibi bir tavır takınmaları üstüne üstün de özür dilemeyeceklerini söylemeleri sanki yaptıkları marifetmiş gibi… Hem de gördüğümüz gibi işledikleri suç basit bir suç değil insani yardım amaçlı Gazze’ye giden sivilleri öldürdüler. Hukuki boyutu da tartışılmaz bir gerçek her bakımdan haklıyız
. Hukuki boyutunu incelememiz gerekirse bunları açıklarken Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun satır başlıklarından yararlanalım; BM İnsan Hakları konseyi de soruşturma sürecine girdi. BM Genel Sekreteri de panel oluşturdu. Biz de tam işbirliği içinde olduk raporumuzu sunduk. İsrail ise sürekli çalışmalarını geciktirdi. Uzlaşma tarafı olmadığı baştan belli oluyor. Daha sonra tazminat talep ettik, Gazze ablukasının kaldırılması gerektiğini vurguladık. Şartlar yerine gelmezse ilişkilerin normalleşmeyeceğini vurguladık. Farklı zamanlarda toplam 4 tur görüşme gerçekleştirdik.
İlk kez 2010 Aralık’ta gerçekleştirilen görüşmeler çerçevesinde 2 ayrı anlaşma üzerinde mutabakata varıldı, ancak İsrail kabinesindeki anlaşmazlıklar nedeniyle bunları imzalamadı. Gördüğümüz gibi gene bir uzlaşmama çabası var. Palmer Komisyonu’nun gecikmelerinin hepsi İsrail hükümetinin talebi sonucu gerçekleşmiştir. Ancak son olarak gündeme gelen 6 aylık uzatma kabul edilmemiştir.TR ve IL’nin taraf olmadığı, Sadece Palmer ve Uribe’nin imzaları taşıyan raporun 1 Eylül’de basına sızmış olması da düşündürücüdür. Maalesef bu süreçte İsrail tarafı devlet ciddiyeti ve mahremiyeti içinde davranmamıştır. Rapor sadece imzasını taşıyanların görüşünü yansıtır.Yolcuların ciddi anlamda kötü muameleye maruz kaldıkları, kişisel eşyalara hukuk dışı el konuşmasıyla konsolosluk yardımına erişime engel olunduğu belirtilmektedir.
İlk kez 2010 Aralık’ta gerçekleştirilen görüşmeler çerçevesinde 2 ayrı anlaşma üzerinde mutabakata varıldı, ancak İsrail kabinesindeki anlaşmazlıklar nedeniyle bunları imzalamadı. Gördüğümüz gibi gene bir uzlaşmama çabası var. Palmer Komisyonu’nun gecikmelerinin hepsi İsrail hükümetinin talebi sonucu gerçekleşmiştir. Ancak son olarak gündeme gelen 6 aylık uzatma kabul edilmemiştir.TR ve IL’nin taraf olmadığı, Sadece Palmer ve Uribe’nin imzaları taşıyan raporun 1 Eylül’de basına sızmış olması da düşündürücüdür. Maalesef bu süreçte İsrail tarafı devlet ciddiyeti ve mahremiyeti içinde davranmamıştır. Rapor sadece imzasını taşıyanların görüşünü yansıtır.Yolcuların ciddi anlamda kötü muameleye maruz kaldıkları, kişisel eşyalara hukuk dışı el konuşmasıyla konsolosluk yardımına erişime engel olunduğu belirtilmektedir.
İnsan Hakları Konseyi’nin veri toplama misyonu ablukanın hukuka aykırı olduğunu ortaya koymuştur. Bu hem İHK’de onaylanmış hem de uluslararası hukukun kabulünü görmüştür.
Hukuki olmaktan ziyade siyasi Saiklere dayandığı ortadadır. Türkiye bunu kesinlikle kabul etmeyecektir. Konuyu uluslararası hukuki mercilere götürmeye kararlıyız.
Hukuki olmaktan ziyade siyasi Saiklere dayandığı ortadadır. Türkiye bunu kesinlikle kabul etmeyecektir. Konuyu uluslararası hukuki mercilere götürmeye kararlıyız.
İsrail’de kaynaklanan Mavi Marmara olayında hep uzlaşma çabamızı geri çevirdikleri anlaşmalara niyetli olmadıkları gayet açık bu durumdan sonrada tutumlarımızın kesin bir şekilde sert olacağı belirgindir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder